20091015
Şuursuz İnsan Müsvetteleri...
Ben: Efendim???!!//
Şuursuz zat: Kiminle görüşüyorum??
Ben: Siz kimi aramıştınız beyefendi?? (pesüphanallahhh)
Şuursuz: Ben Dilekle görüşecektim??
Ben: Yanlış oldu (ohh, kötü birşey değil en azından)
Şuursuz: EE peki sizinle görüşeyim o zaman:&&
Ben : MANYAK MISINIZ BEYEFENDİ?? Bİ GİDİN YAAA
Şuursuz: Tamam ya niye bağırıyorsunuz? ( Yorum yok burda hakkaten, pes)
Telefonu komple kapattım, yatağıma geçtim. Ama hemen paranoyak düşünceler aldı beni, ya bu adam turkcellde tanıdık bulup adresimi alırsa, ben de evde yalnızım, gelirse filan? Uyku tutmadı bir saat döndüm durdum. El insaf. "Özgürlük başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde biter".
Ne görüşecektik acaba? Akıl fakiri fukarası insanlar ciddiyim, o yüzden akıllı insanlar sevilmiyor toplumda. O kadar çoğunluk ki bu şuursuz basiretsiz düşüncesiz insanlar.
Arkadaşım benim gecenin 03 bilmem kaçında seninle konuşacak neyim olabilir ayrıca benim hayatım boyunca sana ayırmak istediğim bir salise var mıdır acaba, bi git ya, bsg...
20091014
Ayşe'ye

Kendimle Yüzleşme Part 1/ Sad but true


20090915
İki ucu....
20090905
20090902
..

Hani birşeyi ne kadar istediğini ya da ne kadar sevdiğini onu kaybetme aşamasına gelirsen anlarmışsın ya, yok ya derdim eskiden buna. İnsanoğlu o kadar düşünemez mi ki, o kadar bilemez mi ki ne istediğini de, kaybetme korkusu vuku bulunca anlasın değerini. Yok hiç de öyle değilmiş kazı ayağı, varmış doğruluk payı.
6 sene önce İstanbul'a ayak bastığımda, içimde müthiş bir cesaret vardı benim. Cahil cesaretimi dersiniz, yoksa kaybedecek bişeyi olmayan insanların o korkulası hırsı mı bilmem, ama ben kendime gerçekten çok inanıyordum. Başka da bir seçeneğim yoktu zaten iş ile ilgili, işimi burda bulmuştum. Korkunun, evhamın, ya başaramazsamların yeri ve zamanı değildi. Amacım burda tutunmaktı, burda hayatımı kurmaktı.
Çok badireler atlattım, ilk oturduğum ev rezalet bişeydi, sonra diğer evime geçerken insan üstü bir çaba göstererek usta bilmemne hepsini ben hallettim, bir ara depresyona girdim, işimden ayrıldım, memlekete döndüm. Ama yok yapamadım, nefes alamadım ben oralarda, çünkü burda umudum vardı benim, orda ise kabullenilmişlik. Bakardım memleketteki insanlara, sosyete tabir edilen insanlara, bir ara Rotary kulübüyle de çalıştığım için hep gözlemlerdim, ve işin aslı ben üzülürdüm o insanlar için. Kendilerine bir avuntu dünyası yaratmışlardı, içlerinde hep büyük şehirde yaşama hayaliyle "burda hayat çok kolay, orda yaşamak zor" derler, ama hepsi de tatilde İstanbula gelebilmek için hayaller kurarlardı. Belli bir yaştan, evlilik, çocuktan sonra da İstanbul sadece şarkılarda kalırdı. Ben hep bunları gözlemledim.
Aslına bakarsanız, İstanbulu İstanbul olduğu için değil, özgürlüğümü bana verdiği için, hayallerimi gerçekleştirme fırsatı tanıdığı için, içimdeki beni bulmama yardım ettiği için, bu kadar pervasız, bu kadar cesur bu kadar şıllık ama bu kadar da net olduğu için seviyorum. İstanbulda zayıf barınamaz, aslında İstanbul sokak köpeği gibidir, korktuğunu belli edersen sana saldırır.
Memleket denemesinden sonra kaçarak İstanbula geri döndüm, nefes aldığımı hissettim. Ben artık buraya aittim en azından istediklerimi alana kadar. Benim için herşey yavaş ilerledi, arkadaşlarım, evim, işim, kardeşim hepsi yavaş yavaş buldu beni. Hayallerimden birisi olan yüksek lisansı da hem de istediğim üniversitede başladım, hatta 3 ay sonra bitiriyorum.
İstanbul bana aşkı da verdi, bu aşkı verdiğim için hiç pişman olmayacağım kişiye. Bana sabrı, anlayışı ve pes etmemeyi öğretti İstanbul. Ben ve sen İstanbul'da güzeliz.Biz burda iyiyiz, herşeyi bırak umutluyuz. Yine de gideceğim dersen, İstanbul'un sana küsmemesi için elimden gelen herşeyi yapıcam, ama ya sen kendine küsersen?
20090619
Ufacık Yemek Tarifleri
Şimdi vereceğim tarif sallamasyon uydurmasyon olup, hiper lezzetli hem de sağlıklı bir tariftir. Ancak kendisi adı üstünde börek olduğu için diyet yapanların bu postu okumamasını rica ederim:)
Amaç : Kabaklı,peynirli börek yapmak
Gereçler: 2 büyük boy kabak
200 gr kadar erzincan tulum peyniri
400 gr kadar tuzsuz lor peyniri
80 gr tereyağ
2 yemek kaşığı zeytinyağı
2 yumurta
1/2 lt süt
2-3 yufka ( ben 2 adetkullanıyorum, ama siz 3 kullanabilirsiniz.)
Kimyon,karabiber,çörek otu
Bu tarifi hiçbir zaman ölçüyle yapmadığım için zorlandım, size de göz kararı yeteneğinizi konuşturmanızı tavsiye ediyorum
İş planı: -Kabakları soymadan büyükçe rendeleyelim
- Geniş bir tavada azıcık zeytinyağıyla (1-2 damla) hafifçe pişirelim
- Derin bir kaba tulum peynirini rendeleyelim, loru da ekleyelim.
- Kabaklar soğuyana dek başka bir tencerede tereyağını eritelim, zeytinyağını ekleyelim, eriyince altını kısalım, sütü ekleyelim, bir yumurtayı kırıp, çırpıcakla karıştıralım. 5 dakka sonra altını kapatalım.
-Soğumuş kabakları paynirli kaba alalım karıştıralım, kimyonu, karabiberi ekleyelim.
- Fırın tepsimize bir çorba kaşığı kadar zeytinyağı döktükten sonra yufkadan bir parça kopartarak bu yağı tepsiye yayalım.
- Bir adet yufkayı tepsiye serelim, yufkanın kenarları dışarda kalsın. Daha sonra kalan yufkaları parçalayarak koyacağız. Ortada kalan kısma 2-3 parça koyalım. Sütlü karışımdan göz kararı 2-3 kepçe yedirelim. 1-2 parça daha koyalım.
- Şimdi harcı koyacağız. Harcı düzelttikten sonra aynı methodla yufkaları koyalım.2-3 parça da bir sütlü karışımı ekleyelim.
-Dışarda kalan parçaları zarf kapatır gibi kapatalım. 1-2 parça yufka koyalım. Bir daha sütlü karışım ama çok ıslak olmasın. Bir yumurta sarısını böreğin üstüne sürelim. Üstüne de çörek otu serpelim.
- Böreğimizi dilimleyelim. Biraz buzdolabında dinlenirse mutheşem olur. Fırını 5 dakka önceden 180 derecede ısıtalım. Böreğimizi koyup, 30-35 dakka pişirelim. Nar gibi kızarınca alalım fırından.
Hımmm nefis, benimkisi şimdi buzdolabında, yarın pişmeyi bekliyor.
Sonuç: Afiyet olsun...
20090618
outletim.com

Şu görmüş olduğunuz gayet basic tshirt, fishbone marka resmi de outletimin sitesinden aldım, sitede 21,90 tl, bizim aşağı caddede hemen yerini de tarif edeyim, Beşiktaş Ihlamur Caddesi, Seray kanepenin yanında hemen görürsünüz ismini unuttum,ordaki mağazada her rengi var aynı marka 10 tl.

Kariyer Notları /1
Toplumsal bir konuya parmak basıyorum ve iş arayan genç ve pırıl pırıl dimağlara yol gösteriyorum. Şimdi yol gösteriyorum derken zannetmeyin ki ben yaşam koçuyum bu işlerde ustayım, gözlerinin hastasıyım. Benimkisi naçizane öneriler, biraz meraklı bir insan olduğum için araştırmalarımın sonuçlarıdır. Ha bunun neticesinde sen naapıyosun blogger nerde neyi yönetiyorsun dersen, pısar kalırım. Bazı insanların 30undan sonra patlama yapabileceğini düşünmemiş miydin canım güzel okuyucu? Şİmdi bakıyorum yöneticilere, ya kompleksleri var, ya uçkurlarında beyinleri, ya stil sahibi değiller, ya da feci kişilik bozuklukları var. Ben bu kısımları törpüledim hazırladım kendimi, bu arada da çalıştım, görüşmeler yaptım deli danalar gibi. 6 senedir çalıyorum, bütün işlerimi kendim hallettim o yüzden bi dinle, bir öğüt al, off çekemem dersen ne biliyim travian filan oyna..Yeni mezunların zaten neden iş aradığı aşikar, ancak iş değiştirmek niyetinde olanla için durumun aciliyetini ölçmeleri için linkte vermiş olduğum testi çözmelerini öneriyorum. http://www.filizdemirbag.com/apps/blog/entries/show/722686-de-287-i-351-ime-haz-305-r-m-305-s-305-n-305-z-
Testi çözdünüz ve evetlerin çoğunluğu karşısında şaşırıp kaldıysanız, sizin için tehlike çanları çalıyor demektir. Panik olmayınız, herşeyin bir çaresi vardır ancak bunu oturup kısmet, hayırlısı diyerek çözemeyeceğinizi bilmeniz gerekir.
İŞ değiştirmeye karar verdiniz ve bunun olası sebepleri:
a) Çok stresli bir ortamda çalışyıorum, sağlığım elden gidiyor
b) Hayalimdeki işi yapamıyorum, kariyerimi sıfırlamam için yaşımın ilerlemiş olduğunu düşünüyorum
c) Hakettiğim ücreti alamadığımı düşünüyorum, sosyal şartlarım iyi değil
d) Herşeyin farkındayım ancak nerden başlayacağımı bilemiyorum.
Çözüm önerileri:
a) Şöyle bir kural var iş hayatında, neye yardım etmek için elini atarsan o iş senin olur. Bundan uzak dur, arkadaşının bilgisyarındaki sorunu sen çözme, arkadaşına takım çalışması dışında yardımda bulunma, ek sorumluluk verdiklerinde bunun olası sonuçlarını belirt ve şartlarının iyileştirilmesini iste. Ancak bütün bunların bir çözüm olacağını düşünmüyorsan ha gayret iş aramaya başla derim
b) Hiçbişey için geç değildir. Hatta başlamak bitirmenin yarısıdır. Yeni kariyerinde eski deneyimlerinden faydalanıp, yeni başlayanlardan çok daha kısa sürede yükselebilirsin.
c) Hakan Turgut'un Parasal Zeka isimli kitabını okumanı öneriyorum. http://parasalzeka.com/ 1000 lira kazanmakla 10.000 lira kazanmak arasında bir fark yok aslında tabi ki parasını yönetemeyenler için. Sen yine işini değiştir ancak paranı nasıl yöneteceğini öğrenmiş ol.
......Artık eminsiniz ve iş değiştirmek istiyorsunuz. Öncelikle işteyken iş değiştirmek zorlu bir süreçtir. Eğer işyeriniz müsaitse bunu yöneticinizle konuşup, içiniz rahat iş arayabilirsiniz. Müsait değilse ki genelde böyle oluyor, gizli saklı yapmanız gerekir. Ancak ve ancak şunu unutmayın sizin iş arıyor olmanız çalıştığınız şirkete hainlik ya da sinsilik değildir. Her zaman kişisel kariyer yolunuzu kendiniz çizmeniz ve doğru adımlar atmanız gerekir. Eğer çalıştığını yer bunları sağlamıyorsa prensipte artık anlaşamadığınızı gösterir. Bu devride artık kimse kolay kolay, ben işten ayrılayım, öyle iş arayayım diyecek lükse sahip değil, ve çoğunuzun öyle olmadığını düşünüyorum.
Evim, evim, güzel evim...

Hatta bana ne Marilyn'den derim, kendi fotografıma aynı çalışmayı yaptırırım sevgili okuyucu:)
Bence o iki koltuğun arasına minik bir sehpa gelebilir, hani kahve içerim bir dostla pencere önünde belki, nasıl aydınlık bir ev, güneş içerde mis mis..
İşte bloglarımı yazacağım, sunumlarımı hazırlacağım masa burası olacak. Bu masa kıpkırmızı bir mutfağa bakıyor ama tabi sen göremiyorsun. İşte ben o mutfakta sevdiğim insanlarla sohbet ede ede yemekler pişiricem. Bu hep böyle olacak çünkü ben pişirmeyi, paylaşmayı, küçük şeyleri seviyorum. Gecenin 11inde kalkıp yemek pişirip yemeden yatan bir manyak daha var mıdır benden başka:)) Benim hiççç öyle zengin olayım, paraya para demeyeyim diye bir derdim yok. Yaşadığım her anın zevkini çıkarmak, keşfetmenin tadını yaşamak, minik detayların çok şey değiştirdiğini her gün görmek, ve iş hayatında kendini tatmin olmuş hissetmek yeterli. Bazen kafayı yiyorum evet, o konuya başka bir postta değineceğim, iş hayatımın bir türlü istediğim raya girememesinden kaynaklanan huzursuzluklar yaşıyorum. Ama biliyorum ki bu günler de geçecek, ve bana kalanlar bu günlerde benim tebessüm etmemi sağlayan sihirli anlar olacak en nihayetinde..
20090617
Peki ya ben??
Geçenlerde bir rüya gördüm. Rüyam şöyleydi: kalabalık bir arkadaş grubuyla Küba'ya gitmişiz. Rüyamda hepsi yakın arkadaşım ama tanımıyorum yani gerçek hayatımda. Neyse bende ne zamandır istediğim kallavi bir fotograf makinası var. Bunlar tepeye çıkıyor, dağ gibi bir yer, ben de bunların fotografını çekicem. Beni de niye dışladılarsa:) Neyse süper fotograf çekiyorum ya ondandır. Ben işte pozu ayarlıyorum, geriye gidiyorum filan güzel çıksın fotograf diye. Anaa bir bakıyorum ki gözyüzü kıpkırmızı, o anı fotograflıyorum. Birden o çıktıkları dağ patlıyor, meğersem orası bir yanardağmış. Hepsi ölüyor yanımdan korlar içinde bacaklar kollar filan geçiyor. Ben de bakakalıyorum, kurtuldum diye sevinsem mi, üzülsem mi bilemiyorum. Tvlere filan çıkıyorum, Kübada faaliyete geçen yanardağdan kurtulan tek insan diye.
Bunu anektot olsun diye anlattım, belki biraz ruh halim hakkında fikir sahibi olursun sevgili okuyucu..Bir insan neden kendisini "peki ya ben ne olucam" diyecek kıvama getirtir? Asıl sorumuz, mühim konumuz bu.
Bencillik nedir, sınırları nereye kadardır, benim isteklerimin, hayallerimin bittiği nokta neresidir? Önce bunu tanımlamak gerekiyor sanırım ki, peki ya ben sorusunu hiç bir zaman sormak durumunda kalmayalım.

Ayn Rand okuyanlar bilirler, bilmeyenler için bunun için ayrı bir post giricem, bunu sizlerle paylaşmak beni mutlu eder çünkü. Ayn Rand'la tanışmam Ay ve Paranoya sayesinde olmuştur. Bunlar nedir anacım derseniz, kod adları diyebilirim. Hayatın Kaynağı kitabından başlayan Ayn Rand tutkum Atlas Silkindi kitabı ile devam etti.
Ayn Rand günümüzde Bireyselciliğin en büyük savunucularından biri olarak literatüre geçmiştir. Bir insanın mesleki, duygusal ve maddi özgürlüğü ve tatmini üzerine odaklanmıştır. Başka bir postta uzun uzadıya değineceğim için özet geçiyorum. Hatta Mad Men adlı diziyi izlerken Rachel Menken bana Hayatın Kaynağındaki Dagny Taggart karakterini hatırlattı. Ki Mad Men'de Ayn Rand'a bir sürü atıf görebilirsiniz. Ayn Rand hayranlarına güzel bir haberim de çekimleri 2010da sona erecek olan Atlas Silkindi filminde Dagny karakterini Sharon Stone ya da Angelina Jolie'nin oynayacak olmasıdır. Angelina büyük ara farkla rolü kapar gibime geliyor. Aslına bakarsan bu rolüen güzel oynayacak olan Aydır bana kalırsa..
Bu arada evden canlı bağlatı da yapayım, zeytinyağlı barbunyayı yaktım üzerine afiyet, kilosu da 5.75 yetele biliyo musun sevgili okuyucu, ama yazma aşkı herşeyden üstündür.
Ayn Rand dedik, barbunya dedik, Angelina dedik, peki ben sevgili okuyucu? Ah yine konuya geldik. Beynine şaplak yer mi insan, ben yedim hem de bikaç saat önce. Bazen algıların açılması için beyne şaplak yemek gerekir der atalarımız, ya da belki derler ilerdeki kuşaklar, nasılolsa bir internet sayfasının kaybolması 80 yıl sürüyormuş. Ben daha gücüm yettikçe yazıcam. İşte bak blog yazmanın bence en büyük güdüsü, iz bırakabilmek. her ölümlüde olan bir güdü bu, köpekler bile işediklerinde ağaçlara, yollara işaret koyuyorlar, insanoğlu naapmasın? Çiçekler, böcekler hayat da pek bir güzel derken, birlikte yürüdğünü zannettiğin insanın kafasının karışması, ulan ben bi de öyle bir gideyim demesi, senin ondan gayrı bir planının olmaması, bışşş diye kalmandır aslolan. Bunun olmasında da sen tutup da karşındakini suçlayamazsın. O bir birey değil mi şekerim, her birey de kendinden sorumlu değil mi? Sen niye kendine pay biçiyorsun, sen niye bişiyler hayal ediyorsun ki? Senin burda sorgulaman gereken şey, kendi isteklerin, kendi hayallerin ve kendi planlarındır.Bunu böyle bil, o kalın kafana sok ve bunu iyice anla.
Yarın kuaföre gideyim de biraz insana benzeyeyim sevgili okuyucu. Kuaför demişken, İstanbul Beşiktaşta kuaför tavsiyesi isteyenler için Kuaför Nihat derim başka bişey demem, hem terapist hem de sanatçıdır zat-ı muhterem. İletişim bilgileri için mail atmanız yeterlidir.
20090612
Taurus&Leo
20090611
Bomonti Çıkarması
Sabah cep telefonuma bir mesaj geldi: Mangoda indirim başlamış, benim gözüm korkuyor ancak o kalabalığa girmeye, gazanız mübarek olsun:))
20090609
Ateş Topu

Matruşka Bebeği Gibiyim
Bu resmi gördüğümde direk aklıma şu zamanlarda yaşadığım 28 yaş krizi geldi. Bu ismi ben uydurdum ama bence cukk oturdu. Annem de menapozda zaten, birbirimize uyum sağladık. Allahtan sevgilim bu krizi yemiş yutmuş bitirmiş de onunla da uğraşmıyoruz:))Şİmdi gelgelelim 28 yaş krizi belirtilerine:
- Göz çevresinde ilk kırışıklar, mimiklerdeki ufak çizgiler, artık eskisi kadar çabuk kilo veremediğini görmek. (Abovvv sevgili okuyucu, feci bişey bu gerçekten, geçen sene göz kremi vermişlerdi numune olaraktan bu arada bayılırım numune kozmetik malzemelerine, neyse konu saptı her zamanki gibi, ben de pehh demiştim ne kremi, son bir aydır sürüyorum valla.)
- Kariyerle ilgili sıkıntılar, endişeler, ne olacak benim bu halim sorunsalı ( Bu kısım benim gibi bir dikiş tutturamamış kişiler için geçerli tabi ki) Bu halimle ilgili ayrıca yazılar yazıcam okuyucu, feci muzdaribim bu durumdan.
- Evlilikle ilgili duygu ve düşüncelerin sorgulanması, evde mi kaldım neye göre kime göre, evlilik gerekli midir, ya ama çocuk da gerekli bişey öyle bıcır bıcır hem zeki insanların üremesi lazım, off kim yapıcak şimdi çocuğu kolaysa 50 kilo sen al, ver, di mi.
- Benim gibi şanslı olmayanlar bir de düzgün bir adam yaşıyor mu, yaşıyorsa nerde alaskada mı, gay mi olmuş, ne olmuş onu sorgular. Ben de 28ime kadar sorguladım yani ondan biliyorum.
- Acaba şimdiye kadar üstüne gitmediğim yeteneklerimin üstüne mi gitsem , ne bileyim, şahane bir fotografçıyım belki, ya da benden bir tango yıldızı olacaktı kimbilir.
- Mekan değiştirme gelgitleri:Bodrumda yaşanır mı ki?Yok yok en iyisi Kübaya gitmek, orda da bir şekilde çalışmak lazım, ne biliyim türk restoranı açarım belki. ABDye gitsem, bir yüksek lisans daha yapsam, tabi Amerika beni bekliyor zaten, yaw bu Kelebek gelicekti, nerde kaldı ki, borsa filan çöktü, mortgage bu yüzden patladı anacım Amerikanın haberi yok, kekolar işte.
Yazılarımı sonuca bağlamayı sevmiyorum, bu yazıda dolayısıyla yine sonuçsuz kalacak. Sonucu senin hayaline bırakıcam, herşeyi devletten beklememek lazım di mi sevgili okuyucu:))
Zamana İnat Aşk

Böyle insanlar var mı varsa onlara tapmak istiyorum. İşi gücü bırakıp onların yanına yerleşmek, akşamları çiçeklerin arasındaki çardakta bu teyzenin yaptığı kabak çiçeği dolmasını yiyip, amcamla bir duble yeşil efe tokuşturmak istiyorum. Onların şereflerine kadeh kaldırmak istiyorum. Nedense bu insanlar varsa kesin Egede yaşıyorlardır diye düşünüyorum. Ancak Egeli bir kadın bu kadar özgüvenli ve her yaşta güzel olabilir diye düşünüyorum. Bu resim beni mutlu ediyor ve içimi ferahlatıyor. Böyle güzel aşkların şerefine diyorum...
Zamanla gelen edit: Ben Egeli değilim, Akdenizliyim kuzucuklarım:)
Öpüjemm Abi..

Ben ve içki, ikimizin arasında özel bir münasebet vardır. Bazen böyle çakırkeyf, öpüjemm abi diyen sevgi kelebeği birine dönüşebilirken, bazen de her yere kafa atmak isteyen agresif birine dönüşebiliyorum. Bazen manik depresifim de acaba içkiliyken mi ortaya çıkıyor diye düşünmüyorum değil. Kendimle ilgili yeni keşfettiğim bişey mesela, kafamda ufacık bir huzursuzluk, soru işareti, sıkıntı olursa benim içkiden uzak kalmam elzem bir mevzu, hatta ve hatta bu bir bira bile olabilir.
Üniversite zamanında bir gün Sumbazın evindeyiz, ben, Sumbaz ve Ay oturuyoruz. Sumbazın evi o zaman yeni yeni yapılanmaya başlayan Çayyolunda. Ev 3 katlı altta da bodrum var. Sumbaz o sene Abdye gitmiş, Miamide güneşlenmiş, süper vakit geçirmiş ama Sumbazlığını yapmış uçakta içki olarak ne var ne yok çantasına atmış. Tabi biz de öğrenci mantığı, para yok sefiliz yani, Sumbazlarda ne var ne yok içiyoruz. Benim şöyle tehlikeli bir yanım var sevgili okuyucu, ben hiçbişey belli etmem, sinsiyimdir, çok yakınlarım ancak anlayabilir kafamın beş milyon olduğunu, hele onlar da içiyorlarsa hiç mi hiç anlamazlar. Neyse saat de 12 filan olmuş, ben bişeye kızıp telefonda gereksiz birileriyle konuşuyorum. Kızların uykusu gelmiş, yatmaya çıkmışlar.
Sabah Sumbaz kalkmış, yukarıdaki odalara bakmış, salona bakmış, bodruma bakmış, ben yokum. Aklı gitmiş. Bu hatun nereye gitmiş ki, acaba bişeye kızdı kendini sokaklara mı vurdu demiş, ayakkabılar orda, çıplak ayakla mı çıktı demiş acaba, ben burda yuh artık diyorum. Neyse bir daha bodruma bakayım demiş, sonra dikkatini yerde sarılı bir halı çekmiş. Benim ayaklar ordan göz kırpıyor. Üşümüşüm halının içine girmişim ne var yani. Bu insanlar da çok sıkıcı canım:) Ne var ki bunda..
Sene 2002 filan benim doğumgünüm, yine Ankaradayız. Bir arkadaş doğumgünüm için bi mekan ayarlamış, ismi de Zaguda. İsme gel ya! Zaten muhtemelen adamlar benim doğumgünümden sonra kapatmışlardır. Neyse kalabalığız 10-15 kişi. Haftaiçi bir de. Biz gittik Zagudaya, zaguda gibi. Arkadaş giriş ücreti olmadığını söyledi, haftiçi zaten, bi biz varız mekanda, ne girişi. Zaguda denen müstesna mekan en ön masayı ayırmış bizim müstesna grubumuza. Hepimiz öğrenciyiz, içimizde Bilkentli concik de yok yani, bütçe belli, insanlar mekana güvenemediklerinden birer tane bişiler içtiler. Ben de o akşam yemek yemeden çıkmıştım, evde bişiler içmiştik çıkmadan önce. Ben de birşey içtim sanırım. Müzik felaket, eller havaya, hiç çekilmiyor, ortam modifiye edilmiş pavyon, ki bana eller havaya olan her yer o şekilde geliyor. Keops filan benim için bir eziyet mesela. Neyse ben tabi çaktırmıyorum yine, aferin bana madalya takacaklar, söylesene kızım, ya arkadaş benim kafam iyi, yani hesap işiyle siz ilgilenin de di mi?? Yok olmaz, sorumluluk sahibi yüce insan ben herkesten paralarını aldım. Bu arada Zaguda bize giriş parasını da geçirdi. Neyse orda bir kopukluk var mesela benim beynimde, ne yaptım bilmyiorum ama çıkarken bodyguardlar bizim yolumuzu kesti. Çıkamazsınız dyorlar, Niye diyoruz? Parayı ödemediniz. Ödedik biz arkadaşım, Allah Allah ya filan diyoruz. Ben de diyorum ki, siz nasıl bir yersiniz böyle, alın burdan da çekin hesabı diyorum benim bankamatik kartını veriyorum ama kartta toplam 10 tl filan vardır:)) Sonunda Sumbazın aklına benim çantama bakmak geliyor ve tatamm, Tahmin edin ne olabilir:))Hiç hatırlamıyorum ama valla ya:(
Son bombamsa Asmalımescit Pi'de oldu. Sevgili ve Haydariyle gidilen bir Lambodan sonra toplam 1,5 birayla yine üstün bir performans sergiledim. Neyse Pi'ye bir bakalım dedik. Gidenler bilir, girişte sol tarafta bar bölümü vardır. Biz o tarafa ilerlemeye başladık. İçerde daha yer görünüyordu,, ben en öndeyim. İnsanlar beni görünce yer veriyor ilginç bir şekilde, ufak tefek görünüyorum sanırım. Neyse bir noktada kızın biriyle karşılaştık. Sağa davranıyorum kız sola davranıyor, çarpışıyoruz. Ulen sol yapıyorum kız şapşik midir nedir sağa gidiyor yine çarpışıyor, kız gülümsüyor ben de gülümsüyorum. Beyin özürlü heralde diyorum içimden, arkamda da sevgili. Kıza diyorum ki, güzelim ben sağdan gidicem sen de sağdan git. Kız mal arkadaş, yok yine sol yine sol. Sonra dikkat ettim, kızın yüzü bana ne çok benziyor. Anaa, bu benim. Saçlarımı o gün kıvırcık yapmıştım, insan kendini bu kadar mı tanımaz. Arkaya baktım, kurdeşenler dökerek, sevgili görmediyse durum idare edilebilir. Benim anlayışlı sevgilim o anda bana çaktırmadı. Meğersem tüm diyaloglarımı görmüş sonra söyledi. İşte bu da salak ben yani...
20090608
100.000 sterlinlik çırak mı olur sayın okuyucu??


Hakkı yendi bu hatunun, ben böyle bir özgüven, böyle bir profesyonellik görmedim. Yönetim tarzı, insityatif alışı, zarafeti ve gururu Kristina benim favorimdi. Yarışma bittikten sonra zilyon tane iş teklifi almış.Alsındır, helali hoş olsundur.

Tini mini,şini mini, pinky minky, ufacık boyunla ne gelirsin, 5 dil bilmen seni iyi bir işkadını yapmaz yavrucum hadi ağlama, git bir Frappicino iç sen en güzeli...
Askeri anlamda çok stratejik görevler alan Paul tam anlamıyla idiottu. Fransada bir halk pazarında İngiliz ürünlerini satmak üzere gittikleri bir görevde inatla teneke kutusundan yaptıkları ateş ocağında domuz sosislerini kızartmaya çalışması izleyeciyi gerdi de gerdi, canım Kristinam olaya el koydu da sonradan olayı düzelttiler. Sir Alan delye döndü bu zeka düzeyini görünce. Bir de bu arkadaş uçkuruna sahip çıkamadı kendisinden 50 yaş büyük yarışmanın en "bitch"i Katieyle halvet olayına girdi ki (canlı yayında diil tabi ki sevgili okuyucu.çüşünüz) karizmayı yerle bir etti. Sevimsizdi zaten, tencere kapak olmuşlar.En taş: Naomi

Hem akıllı,hem taş, hem de başarılı, meaşallah sayın okuyucular, oğlum olsa alırdım bu kızı valla:) Çok hassas ve bazı noktalarda güçsüzdü ondan kaybetti.
En Bitch: Katie

Oww sayın okuyucular, bu kadın tam bir kariyer manyağı olmuş, her türlü çirkefi yapabilecek bir kadındır. Program sırasında Paul'la mercimeği fırına verdi. Bu kadın eski işinde yılda 100.000 sterli kazanıyormuş. Ve inanır mısınız bilmem ama Sir Alan Kristina ve Katie arasında kararsız kaldı. Bu kadını benim Burselde çalışırken birlikte çalıştığım Reyhan isimli bastı bacak, çirkin, kompleks yığını ama ağzı durmadan laf yaptığı için bir sürü para kazanan kadına benzettim. Kadın ofisin ortasında sevgilisini arar, dün gece harikaydın bebeğim, hahahah filan diye konuşurdu. Tip de görsen Emel müftüoğlunun suratı al, gözlük ekle, boy 1,55 kilo da 80 filan.
20090605
Sevgili Prenses Kızım

PS: Resim alakasız oldu ama reklam, yazı bilimum iletişim zımbırtısında çocuk resmi kullanmaya karşıyım, o yüzden prenses gibi büyüdüğünü tahmin ettiğim Miranda Kerr'i kullandım:)




